Skip links

90 DAKİKA

Liderlik, tarih boyunca üzerinde çokça çalışma ve araştırma yapılan konulardan biri olmuştur ve lider kavramı, günümüzde hemen hemen her alanda sıkça kullanılan ve karşımıza çıkan bir terim haline gelmiştir. İnsanlar doğası gereği, tarih boyunca topluluklar oluşturmuş ve o topluluklardan liderler seçmiştir. İnsanlık boyunca liderler hep var olmuştur ve insanları etkileyip çeşitli amaçlara ulaştırmada öncülük etmiştir. Doğası gereği bir lidere ihtiyaç duyan insanlar da her zaman kendisine yol gösterecek birilerini aramıştır. Bu arayış, çocuk için ebeveyn, çalışan için patron, sporcu için koç, çırak için usta veya asker için komutan olabilir. Söz konusu liderler de, kendi becerilerini başka liderlerden öğrenir. Özetle liderlik, yaşamın önemli bir parçası ve döngüsüdür.

“Koyunların önderlik ettiği bir aslan ordusundan korkmuyorum. Bir aslan tarafından yönetilen bir koyun ordusundan korkuyorum.”

Büyük İskender

Hayatlar ve toplumlar süregelen gelişim ve değişim içerisinde oldukları için, bununla paralel olarak çevre koşulları ve insanlar da değişir. Böylelikle, liderlik tarzı ve davranışları da farklılık gösterir ve yeni lider tipleri ortaya çıkar. Ancak lider kavramını özetleyelim.

İnkar edilemez bir şekilde liderlik; belirli bir hedefe ulaşmak için; organize, kolektif ve uyumlu bir şekilde, farklı nitelikteki bir gruba öncülük etme sanatıdır. Bu liderlik, rasyonel olduğu kadar duygusal da olabilir. Ayrıca iyi bir lider; kendisine yönelik bir güven oluşturmalı, kendi sözünün dinlenmesine yönlendirmeli, kendi görüş ve vizyonunun benimsenmesini sağlamalı, kendisine inanılmasını sağlamalı, dış etkenlere karşı sağlam durmalı ve içinde bulunduğu durumu iyi irdeleyebilmelidir. Lider terimini spor alanında anlatarak devam edelim.

Sporda Liderlik

“Lider; yolu bilen, yola koyulan ve yolu gösteren kişidir.”

John C. Maxwell

Yukarıda bahsettiğimiz gibi genel liderlik tanımı, sporda liderlik için de geçerlidir. İyi bir lider, tehdit ve fırsatların farkındadır ve ekibinin tüm güçlü ve zayıf yanlarını her zaman bilmelidir. Bu sebeple, liderin spordaki rolü; hedefe ulaşırken ki sorumlulukların yerine getirilmesinde kritik bir öneme sahiptir. Hedefe kitlenmiş güçlü bir lider, tüm oyuncularını o hedefe doğru bir araya getirecek ve hareketlendirecek kaliteye sahiptir. Ayrıca takımın morali ve güveni üzerinde direkt etkiye sahiptir. Saha dışında teknik patronun, saha içinde takım kaptanının, takımın başarısında yarattığı etki ve zafere inanmışlığın, inanılmaz zaferlerle sonuçlandığına dair pek çok kanıt mevcuttur.

Takım seviyeleri ve oyunun doğası düşünüldüğünde, sporda tek bir liderlik tarzının kimse için yeterli olmayacağı aşikardır. Bazen tecrübeli ve olgun kişilerden oluşan takımlar, hızlı bir şekilde ilerleme kaydederek belirlenen hedef için çaba gösterir. Ayrıca takımdaki genç oyuncular, tecrübeli liderlerden etkilenerek oyunlarını geliştirebilirler. Ayrıca günümüz dünyasında; despot, katı ve disiplinli bir takım liderindense, dinamik ve karizmatik bir lider daha çok tercih edilmektedir. Yani her oyuncu grubu ve her takım felsefesine göre farklı lider ihtiyaçları ortaya çıkar. Takımları yöneten teknik direktörleri, takımların asıl lideri olarak kabul edersek, çeşitli liderlik tarzlarıyla karşılaşırız. Zaten, bir teknik liderin, çeşitli becerilere sahip olması gereklidir. Bununla birlikte bir teknik adam; otokratik bir liderlik, demokratik bir liderlik veya daha özgür bırakan bir liderlik gibi tarzları benimseyebilir.

Bazı kişiler liderliğin doğuştan gelen bir nitelik olduğuna inanırken, bazıları için öğrenilmesi gereken bir beceridir. İyi liderlik etmek, iyi iletişim kurmak, teknik ve taktik stratejiler kurmak, tabi ki öğrenilebilen ve geliştirilebilen niteliklerdendir. Futboldan devam edersek, bir futbol takımı teknik direktörü için, hiç şüphesiz en önemli anahtar iletişimdir. İyi teknik adamlar, takımlarına bir mesajı nasıl ileteceklerini, istediği oyunu nasıl uygulatacağını ve çevresiyle nasıl iletişim kuracağını iyi bilmektedir. Eğer bir takım, onlardan ne istediğini iyi anlarsa, yerine getirmeleri daha kolay olacaktır.

Teknik adamlık ve bir takıma liderlik etmek kolay bir iş değildir. Farklı kişilikler, farklı öğrenme şekilleri, farklı yetenekler, beklentiler ve süreklilik… Bu yüzden bir lider; son derece sabırlı olmalı, beklentileri iyi aktarmalı, galibiyette ve mağlubiyette takımın dengesini koruma sorumluluklarını yerine getirmelidir. Ayrıca oyuncularına bolca zaman ayırmalı ve oyuncuları kadar takımı için çalışmalıdır. Gruplarıyla özdeşleşen, kendisini üstün olarak görmeyen ve ekibin bir parçası olarak hareket eden liderler, süreci daha akıcı ve daha başarılı yönetmektedir. Otorite ve yön duygusunu iyi dengeleyen, oyuncularını iyi tanıyan, takımı olduğu kadar bireylerle de süreci iyi yöneten, takımdaki herkesin elinden gelenin en iyisini yapmasına yardımcı olan “iyi” teknik adamlar; saha içinde ve saha dışında başarının temelini oluşturur. Öyle ki, kusursuz oyunu tasarlamaktan, satış hedeflerine ulaşmaya, oyuncuların tam potansiyeline ulaşmasına yardımcı olmaktan, başarılar kazanmaya… Hepsinde teknik adamların kilit rolü vardır.

Teknik Adamlar

“Başarısız hazırlanman, başarısızlığını hazırlar.”

Roy Keane

İyi teknik direktörlerin hepsinin farklı özellikleri olsa da ortak noktaları daha fazladır. Bu liderler; ihtişamlı ama gerçekçi hedefler belirlerler, oyuncularına bunu ikna ederler, tavırlarında coşku hakimdir, hayalperest ve vizyonerlerdir, plan yaparlar ve strateji geliştirirler, sorunların üstesinden gelmeyi bilirler ve dirençlilerdir, başarısızlığa tahammülleri yoktur, yetenek ve potansiyelleri ortaya çıkarırlar, güven ve inanç verirler. Tarihe geçmiş birkaç teknik adamın belirleyici özelliklerine bakalım.

Sir Alex Ferguson: Coşkulu, İnsancıl, Dobra, Güçlü, İstikrarlı

Jose Mourinho: Karizmatik, Duygusal, Zeki, Dobra, Tutarlı

Pep Guardiola: Ciddi, Mütevazı, Çok çalışkan, Zeki, Soğukkanlı

Arsene Wenger: Düşünceli, İyimser, Stil Sahibi, Vizyoner, Sadık

Jurgen Klopp: Çok Çalışkan, Sıcakkanlı, Arkadaşça, Hırslı, Coşkulu

Del Bosque: Sakin, Babacan, Arkadaşça, Geleneksel

Fatih Terim: Babacan, Motivatör, Hırslı,

Dobra Fabio Capello: Talepkar, Taviz Vermez, Pragmatik

Thomas Tuchel: Zeki, Çalışkan, Hırslı, Soğuk

Carlo Ancelotti: Karizmatik, Zeki, Babacan, Soğukkanlı

Antonio Conte: Dobra, Talepkar, Hırslı, Coşkulu

Oyuncular öncelikle liderleri ile aralarında başarılı ve olumlu bir ilişki olmasını arzularlar. Bu başarılı ve olumlu ilişki de yukarıda bahsettiğimiz özellikler ve davranış biçimleri ile mümkün olmaktadır. Günümüz futbolunda, özellikle de en üst düzeyde, teknik adamlıkta fark yaratan şey, liderlik becerileri olmaktadır. Bu beceriler ise liderlere, bazılarının dediği gibi doğuştan bahşedilen bir lütuf değil, çok çalışarak geliştirilen becerilerdir. Tarihe yüzümüzü dönecek olursak; bu becerilere sahip, isminden hep bahsettirmiş, sayısız başarı kazanmış birçok Alman teknik direktöre rastlarız. Öyle ki bu bir ekol oluşturmuş. Peki, nedir Alman teknik adam ekolü?

Alman Ekolü

“Futbol, 22 oyuncunun 90 dakika boyunca bir topun peşinden koştuğu ve sonunda daima Almanların kazandığı bir oyundur.”

Gary Lineker

Almanya her zaman futbolda önde gelen ülkelerden biri olmuştur. Ülke, ulusal ve uluslararası alanda, hem ülke kulüpleri hem de milli takım bazında sayısız başarılara imza atmıştır. Bu başarılarda futbolcuların yanı sıra, pek çok teknik direktörün büyük payı vardır.

Çok yetenekli, iyi eğitim almış ve alanında uzman kişilerden oluşan bir orkestra, orkestra şefine ihtiyaç duyar. Aynı durum mutfakta, orduda, ofiste, devlet kademelerinde gibi genelden özele hemen hemen her alanda geçerlidir ve her zaman bir şef,

bir lider, bir organizatör veya bir patron karşımıza çıkar. Bu duruma tabi ki futbolda giriyor. Nasıl ki şefsiz bir orkestra olmazsa, teknik direktörsüz futbol da olmaz. Futbol bir takım oyunudur ve ne kadar yetenekli futbolcularla dolu bir takım olsa da, oyuncuları antrenmanlarla potansiyellerine ulaştırabilecek, maçların kritik anlarında taktiksel zekasını ve stratejisi konuşturabilecek, psikoloji yönetimini iyi bir şekilde yönetebilecek ve takım içi ilişkilerini geliştirebilecek birine ihtiyaç vardır. Bu kişi de teknik direktördür.

Almanya, futbol antrenörlerini de otomobillerini yaptığı gibi geliştirmektedir. Hem yeniliğe hem geleneğe dikkat eden tek tip bir hassasiyetle. Meşhur Alman disiplini ve eğitim kalitesini, Alman futboluyla harmanlayıp dünyanın önde gelen teknik adamlarının yetiştirildiği, başarılı Alman teknik adamların mutlaka yolunun kesiştiği ve bu alanda kariyer yapmak isteyenlerin gıptayla baktığı bir akademi… “Hennes Weisweiler Akademisi”

Almanya’nın en üst düzey antrenör lisansını veren Hennes Weisweiler Akademisi, dünyanın en prestijli futbol okullarının başında geliyor. 1947 yılında kurulan akademi, ismini Köln ve Gladbach’ın efsane teknik adamı Weisweller’den alıyor.

Her sene oldukça sınırlı sayıda alım yapan Weisweller’e girmek için, UEFA A Lisansına sahip olmak, testleri başarıyla geçmek ve Almanya Futbol Federasyonu’na bağlı bir kulüpte görev almak gerekmektedir. Toplamda 11 ay süren akademi 800 saatlik eğitim içermektedir. Oysa UEFA’nın Pro-Lisans eğitim süresi 240 saat. Bu aradaki farkı da Alman teknik adamlarının son yıllardaki performansında görebiliyoruz.

Almanya, 2000 yılında bir futbol devrimi başlattı ve bu devrim kapsamında ülke genelinde eğitim merkezleri kuruldu. Bundesliga’da yarışan her kulübün en az 2 Pro-Lisans sahibi antrenör çalıştırması zorunlu hale getirildi. Sonuç olarak ortada bir tez bulunuyor: Başarı ve iyi oyuncular istiyorsanız, en iyi teknik kadroya sahip olmanız gerekir.

Alman Teknik Adamlar

“Top Yuvarlaktır ve oyun 90 dakikadır.”

Sepp Herberger

1 Kasım 1947’de Alman Spor Üniversitesi’nde kurs başlatan ve Weisweiler Akademisi’nin temellerini atan Sepp Herberger, Almanya’ya ilk kez Dünya Kupası’nı getiren isimdir. Ancak akademiye ismini veren ve kaleme aldığı “Der FuBsall. Taktik, Training, Mannschaft” isimli kitabı ile yıllar boyunca her seviyeden antrenöre ilham olan ve yardımcı olan Weisweiler olmuştur. Aynı zamanda Weisweiler, Herberger’in ilk mezunlarından birisidir. Başarısının kanıtı olan ve bu eğitimden geçen diğer Alman Hocalara göz atalım. Jupp Heynckes, Jürgen Klopp, Julian Nagelsmann, Hansi Flick, Joachim Löw, Roger Schmidt, Thomas Tuchel, Franz Beckenbauer ve Stefan Kuntz o isimlerden sadece bazıları.

Hennes Weisweiler: Toplam 11 şampiyonluk yaşadı ve Jupp Heynckes dahil dünyanın dört bir yanından antrenör yetiştirdi. Aynı zamanda Borussia Monchengladbach, Köln ve Barcelona gibi takımları yönetti.

Hemut Schon: 14 yıllık olağanüstü kariyere sahip olan Schon, FİFA Liyakat Nişanı ödülü, 1974 Dünya Kupası şampiyonluğu, 1972 Avrupa Kupası şampiyonluğu, 1966 Dünya Kupası ve 1976 Avrupa Kupası finallerine ulaşma başarılarını gösterdi.

Ottmar Hitzfeld: Futbolculuk kariyerini İsviçre’de noktalayan ve teknik direktör olarak işe başlayan Hitzfeld, Basel ve Grasshopper takımlarını çalıştırdı ve iki takımla da ikişer kere şampiyon oldu. Daha sonra Borussia Dortmund’a giden ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Hitzfeld, daha sonra Bayern Münih’e giderek 19 şampiyonluk ve bir Şampiyonlar Ligi daha kazandı.

Dettmar Cramer: Teknik direktörlük kariyerinde çok fazla kupa kaldırmayan Cramer, Japon futboluna etkisi ve ülkedeki spor ekonomisini dönüştürmesiyle ünlendi. Futbol profesörü olarak da adlandırılan Cramer, ülkede koçluk kursları kurdu ve birçok oyuncunun ve antrenörün gelişimine yardımcı oldu.

Udo Lattek: Üç büyük Avrupa şampiyonluğunu üç farklı takımla kazanan bir isim. Avrupa Süper Kupası, UEFA Kupası ve Kupa Galipleri Kupası. Aynı zamanda Bayern Münih ve Monchengladbach takımlarında sekizi Bundesliga olmak üzere birçok yerel kupa kazandı.

Otto Rehhagel: Yarattığı savunma takımları ile ön plana çıkan Rehhagel, 2004 Avrupa Kupası’nda Yunanistan ile aldığı şok şampiyonlukla ünlendi. Aynı zamanda Werder Bremen ile iki lig ve bir Avrupa şampiyonluğu olmak üzere on bir şampiyonluk yaşadı.

Franz Beckenbauer: Almanya tarihine geçen efsane futbolcu Beckanbauer, sahadaki ve saha dışındaki başarılı liderliği nedeniyle “Der Kaiser” yani imparator lakabını aldı. Aynı zamanda tarihin en büyük Alman teknik direktörlerinden biri olmayı da başardı. Hem oyuncu hem de teknik direktör iken Dünya Kupası’nı kazanan Beckanbauer, Marsilya ve Bayern Münih ile lig şampiyonluklarına da ulaştı.

Jupp Heynckes: 1998’de Real Madrid ileve 2013’de de Bayern Münih ile Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanan Heynckes; Bayern’in başında dördü lig şampiyonluğu olmak üzere yedi kupa kazandı. Aynı zamanda lig şampiyonluğu, Avrupa Kupası ve Almanya kupasını aynı anda kazanan ilk Alman teknik adam oldu.

Jurgen Klopp: Gegenpress sanatını geliştirerek kendisiyle özdeşleştiren, beraber çalıştığı kişiler tarafından çok sevilen Klopp, Borussia Dortmund ile Bayern hegomonyasını yıktı ve çok sayıda yerel kupa kazandı ve bir kez de Şampiyonlar Ligi finaline çıktı. Daha sonra Liverpool’a giden ve ortalığı kırıp geçiren Klopp, üç kez Şampiyonlar Ligi finaline çıktı ve birini kazandı. Ayrıca bir Süper Kupa, Premier Lig şampiyonluğu, FA Cup şampiyonluğu, Carabao Cup şampiyonluğu ve Community Shield şampiyonluğu yaşadı.

Listeyi çok daha fazla uzatabiliriz. Örneğin; Dünya Kupası kazanan Joachim Löw, Şampiyonlar Ligi kazanan Thomas Tuchel ve Hansi Flick, genç ve başarılı teknik adam Nagelsmann ve Marco Rose, Tayfun Korkut, Daniel Meyer, Tedesco, Miroslav Klose, Daniel Farke, Roger Schmit, Stefan Kuntz, Silvia Neid, Klinsmann gibi saysızız başarılı antrenör, teknik direktör ve hakem, Weisweiler akademisinden çıktı.

Son…

Özetle liderliği; motivasyon, vizyon, aksiyon ve organizasyon becerisi şeklinde özetleyebiliriz. Liderler insanlara, hayaller, umutlar ve güç verir. Gelecek yaratır, ilham kaynağı olur, yol gösterir ve kendi felsefesini oluşturur. Futbol sektöründe lider olarak kabul gördüğümüz teknik direktörler de bu sorumlulukları taşır.

Vizyon ve organizasyon becerileri ilk etapta ön plana çıkanlardır. Burada da başarılı Alman akademisi Weisweiler devreye giriyor. Üst düzey bir sporcu eğitimi akademisi olan Weisweiler, organizasyon becerisi ile dikkat çekmektedir. Vizyoner ve başarılı eğitimleri sonucu harika antrenörler yetiştiren akademi, bir Alman teknik direktör ekolü yaratmayı başarmıştır.

Son sözlerime de umarım bir gün diyerek başlamak istiyorum. Umarım bir gün odağımızı iyi eğitimciler yetiştirmeye veririz ve o eğitimciler de iyi futbolcular ve antrenörler yetiştirir. Böylelikle uluslararası arenada daha büyük yer kaplayabiliriz ve daha başarılı oyunculara, daha başarılı antrenörlere ve daha başarılı takımlara kavuşabiliriz. Bu hayaller de umarım bir gün gerçekleşir…